14 Kasım 2017 Salı

Yıldırım B. Doğan’ın Özgün Romanı
ANKARALI NEFİSE
Roman sanatı öncelikle insanı anlatır. Bana göre bir romanın sanat değerini belirleyen en önemli unsur yazarın yarattığı karakterlerdir. Yıdırım B. Doğan’ın Ankaralı Nefise romanı bu düşüncemi destekleyen çok güzel bir örnek; okur okumaz bu romanı kahramanlar üzerinden irdelemek isteği duydum. Eleştirmen olmadığım için özellikle irdelemek sözcüğünü kullandım. Ankaralı Nefise salt kahramanlarıyla öne çıkmıyor, kurgusuyla da övgüyü hak ediyor.
“Çocukluğundan bu yana en çok konuştuğu insan kendisi olmuştu. Onu sabırla dinleyen, sızlanmalarına aldırmayan, sözünü kesmeyen kendisiydi. Kendisiyle konuşurken sabırlı eski bir dostun gözlerinde dalıp gidiyor, dışarıdan bir uyarıcı gelene dek konuşmalarını sürdürüyordu. İş yaparken dakikalarca süren konuşmalarının, sonradan anımsayabilmeyi çok istemiş olmasına rağmen, tek bir sözcüğü bile aklında kalmıyordu. Hemen unutuyordu. Kendini yine kendi koruyor, söylediklerinden ötürü duyabileceği suçluluğa izin vermiyordu.” (Sayfa:9 Giriş Bölümünden)
Yukarıdaki satırlar romanın başkahramanı Nefise karakterini merak ettiriyor okuyucuya. Bir insan kendisiyle neden konuşur? Diyelim konuşuyor, konuştuklarını neden unutmak ister? Akla gelen bu sorular ister istemez ilgiyi roman kahramanı üzerinde topluyor, merak ettiriyor. Oysa genelde merak duygusu olay kurgusuyla yaratılmaya çalışılır. Sadece Nefise değil diğer kahramanlar da aynı ustalıkla işlenmiş romanda. Olayların nasıl gelişeceğinden çok kahramanların olaylar karşısında nasıl bir tavır alacağı sorusu öne çıkıyor.
Yıldırım B. Doğan’ın romanlarından önce Karakter Yaratmak ve Roman Nasıl Oluşur adlı kitaplarını okumuştum. Psikoloji bilimini kendine meslek edinen ve roman kuramı üzerinde söz sahibi birinin romanları ilginç olmalıydı; Ankaralı Nefise’yi okuduğumda yanılmadığımı anladım.
Yıldırım B. Doğan romanlarında sıradan insanların hikâyelerini anlatıyor. Ankaralı Nefise de bunlardan biri. Yazar romanın karakterlerini yaratırken değişimi de ustalıkla işlemiş. Romanın başında bize tanıtılan karakterler romanın sonunda bambaşka insanlar oluyor. Sıradan insanların hikâyesi anlatılarak özgün bir roman nasıl yazılacağının çok başarılı bir örneği Ankaralı Nefise...  
Nefise isteği dışında İrfan’la evlendiriliyor. Evlenmelerinden sonra İrfan’ın babası onları Ankara’ya gönderiyor. İrfan Ankara’da bir mahalle bakkalını çalıştırıyor. İrfan’ın hayatı bakkalla ev arasında geçmektedir. Nefise evde mutsuz günlerini sürdürürken kocasının önerisiyle bir avukatın ev işlerini yapmak üzere çalışmaya başlıyor. Haftada üç gün avukatın evinin temizliğini yaparken Nefise’nin de değişimi başlıyor. Avukat Şadi çok okuyan biridir, evi kitaplarla doludur. Çok güzel bir kadın olan Nefise’den etkilenir. Nefise’nin ilgisini çekmek için onu eğitmeği kendine amaç edinir.
“Haftada üç kez azimle tırmandığı yokuş, Nefise’yi sadece temizleyip toparladığı eve değil, aynı zamanda öğrendikçe değişen bir dünyaya götürüyordu. Acele etmeden, sabırla kurduğu merak dünyasına Nefise’yi çekmeyi başaran Şadi, öğrenmenin tek adresi, bilmenin tek yolu haline gelmişti.” (S:42) Şadi’nin umudu böyleydi ama Nefise’nin “Şadi’nin bedeni ilgisini çekmemişti...” Nefise’nin Şadi’den beklediği ve istediği tek şey onu eğitmesi ve değiştirmesidir. Şadi’nin amacı ise “Yeni birisini yaratmak, onun vefa duyacağı sadık sahibi olmak ...” Çünkü Şadi şişmandır, bedenini kendisi de beğenmemektedir. Nefise “Aldığı paranın karşılığını yaptığı işle öderken, fazladan sessizliği ve suskunluğuyla Şadi’nin hayallerine izin veriyordu.” Bu satırlar Nefise’nin ne kadar akıllı ve sezgisi güçlü bir kadın olduğunu gösteriyor. Böyle davranarak Şadi’nin beklentisine bir ölçüde karşılık vermiş oluyordu.
Nefise’deki değişimi kocası İrfan da fark ediyor. Ama bunu anlamakta geç kalmıştır. Daha önce dövdüğü karısı, çaresizlikten kasabalarına geri dönmüştü, şimdi ise böyle olmayacağını sezinliyordu. Karısını dövdüğü için de onunla yeterince ilgilenmediği için de pişmandı. “Eşeklik ettim... Keşke...” diye düşünüyor İrfan. “Bir kez daha giderse, gideceği yer bu kez kasabaları olmayacaktı. Bundan emindi.” (S:128) Nefise kasabasına döndüğü zaman Ankara’yı bilmiyordu. Çalışmaya başladıktan sonra şehri tanıyor, farklı hayatların olduğunu öğreniyor, öğrendikçe de değişiyor.
Nefise, kasabadan döndüğü gece dolmuşla evine giderken daha sonra hayatına girecek olan Asker’le karşılaşıyor. Evli ama mutsuz bir kadınla, bıçkın bir dolmuş şoförünün aşkı mutlu sona kavuşacak mı? Bu sorunun yanıtını ancak son sayfalarda öğrenebiliyoruz.
Normalde Nefise’nin başka bir erkeği sevdiği için değiştiği düşünülür. Nefise, Asker’le buluşmaya başlamadan çok önce değişmeye başlamıştır. Yazar, kadındaki değişimin şehirle başladığını çok güzel yansıtıyor. “Kadın çok haklı! Dediğin doğru, şehri tanımaya başladıysa ne istediğini de anlamaya başlamıştır.” (S:178) Nefise’nin kocasından ayrılma kararını nasıl verdiğini Şadi şöyle açıklıyor: “İçindeki aklı büyütmeyi öğrenmiş sadece. Ne istediğini bilene kadar beklemiş, senin anlayacağın.” (S:179)
Nefise değişmişti, bıçkın bir delikanlıyı seviyordu, aşkı karşılıksız değildi. Sevdiği adam uğruna tüm tehlikeleri göze almıştı. Aşkı doludizgin yaşıyordu. “Kendiyle konuşma alışkanlığı, hatırlayamayacağı kadar uzun bir zaman önce kesilmişti. Kafasının içindeki sesler düşünceleri tarafından emiliyor, yüreğindeki kanla beraber temizleniyor, rahat soluk alıp veriyordu. Ama şimdi gene konuşmaya başlamıştı.” (S:234) Nefise kocasından ayrılıp Asker’le evlenebilecek mi? Ailesi, Asker’in Nefise’yle evlenmesine izin verecek mi? Romanın sonunda tüm bu soruların yanıtını alabiliyoruz.
İrfan karakteri de en az Nefise karakteri kadar ilginç. İrfan, talihsiz bir olaydan sonra kendini Ankara’da buluyor. İleri derecede bozuk gözleriyle dolmuş şoförlüğü yaparken kaza yapıyor. Bu olay üzerine kasabanın hatırı sayılı zenginlerinden olan babası, oğlunu Nefise ile evlendirip Ankara’ya gönderiyor. Bir bakıma sürgün ediliyor İrfan. Babası ona Ankara’da bir mahallede bakkal dükkânı açıyor. İrfan’ın tekdüze hayatı karısının avukat Şadi’nin evinde çalışmaya başlamasıyla renkleniyor. Kısa sürede Şadi’yle ahbap oluyorlar.
İrfan oldukça değişik bir karakterdir. “Adının İrfan olduğunu ilkokula kayıt yaptırırken babasından duymuş”. Çirkin bir adam olmasına rağmen kasabanın en güzel kızlarından biriyle evlendiriliyor. Kocasıyla zoraki evlendirilen Nefise, İrfan’ı sevmiyor. Oysa “Kaderin sırtına sardığı torbadaki tek değerli görünen mülkü Nefise idi. Beklediği şefkati görmese bile, tam anlamıyla kadını gibi hissetmese de onu yanında yöresinde istiyordu. Yatakta asla itiraz etmeyen eti güzel bu kadın, ona bir kez sarılsa...” (S:45)
İrfan Ankara’ya geldiğinden beri eviyle bakkalı arasında gidip gelmektedir. Evinde yaptığı şey ise yemeğini yedikten sonra pencerenin kenarına oturup çayını içmesidir. Tek lüksü pencereden karanlık caddeyi izlemektir. “Gecenin karanlığına bakmak geçmişin her anına, her yerine yapılan canlı bir yolculuktur. Bu yolculuk sırasında insan sadece kendini görebilir Kendini görebilmek için karanlığa ihtiyaç duyuyordu.” Ta ki Nefise’deki değişimi fark edene kadar sürer bu durum.
İrfan’ı zor günler bekliyordu; çünkü “Uyanan bir kadını zapt etmek kolay değildir. Bunu sezmiş, iyiden iyiye anlamıştı. Ama tanımadığı, onu giderek daha çok rahatsız etmeye başlayan kendi karanlığındaki boşluktan kurtulması pek olanaklı görünmüyordu. Hissediyor, seziyor, somut hale getiremiyordu. Nefise ondan uzak, ayrı bir yolculuğa başlamış görünüyordu.” (S:149) Ancak “Bu pencerede bir sihir olmalı; pencere önüne oturmakla, karanlığa kardeş olmakla insan böyle değişir mi? Hem de bu kadar kısa sürede?”(S:199)
 İrfan’ın “Alışmaya başladığı, içine girmeye çalıştığı şehir yapacağını yapmış, karısını elinden almıştı.” (S: 212) Karısını kaybetmenin acısını yaşayan bir adam ne hisseder? İrfan’ın hisleri şaşırtıcıdır. “Keşke dün gece memelerini elleseydi, üstüne çıksaydı; hiç değilse son bir defa!..” Sadece bu satırlar değil okuyucuyu şaşırtan, Nefise’nin bir başkasının koynuna girdiğinden emin olduktan sonra karısının eve geldiğini görünce ya da “Onu gördüğünü düşündüğü anda duyduğu sevinç, birkaç saattir yaşadıklarına hiç mi hiç uymuyordu.” (S:216)
Romanın kilit karakterlerinden biri de avukat Şadi; kilolu, çok okuyan, yazan biri. Çevresindekilere bildiklerini anlatmayı, onları eğitmeyi kendine görev biliyor. Nefise’ye bilgisayarı kullanmasını öğretiyor, İrfan’a kadın erkek ilişkisi hakkında “derin” bilgiler veriyor. Bunları yaparken kendini karşısındaki insanlara önemsetme dürtüsüyle hareket ediyor. Bu özelliği onun en belirgin karakteristik özelliği. Evine temizliğe gelen Nefise’nin güzelliğinden etkileniyor, ama İrfan’dan çekindiği için bir türlü kadına yanaşamıyor. Nefise’ye kendini beğendiremediğini görünce geri adım atıyor. Yazar, Şadi karakterini de oldukça güzel çizmiş.
Şehir, romanın önemli karakterinden biri desek abartmış olmayız. Şehrin karakterler üzerindeki değiştirici etkisini yazar çok iyi vermiş. Nefise sokağa çıkıp Ankara’yı gezmeye başlayınca değişimi de hızlanıyor. “Oysa kente ilgisi yeni yeni uyanmaya başlamış, bilmediği yerin kapısını ilk kez açıp giren birisinin ilk adımdan sonra duyduğu coşkuyu duymaya başlamıştı.” (S: 99) Şehrin, karısının üzerindeki etkisini gören İrfan da sığındığı bakkalından çıkarak şehri tanımaya başlıyor. “Alışmaya başladığı, içine girmeye çalıştığı şehir yapacağını yapmış, karısını elinden almıştı.” (S: 212) Şehirden korkan İrfan Ankara’yı gezdikçe korkusundan da kurtuluyor. “Ankara büyük şehir; ama bilirsen küçülür. Sen ne kadar bilirsen o kadar küçülecek demektir.” (S: 234)
Yıldırım B. Doğan anlatımı güçlendirmek için kullandığı benzetmeleri, örneklemeleri yerinde ve tadında kullanmış. Dikkatimi çeken altını çizdiğim cümlelerin sayısı oldukça fazla:
“... kazara silinmiş kayıtlar için kaygı duymayan aç bir belleğin canlılığıyla karısını bir daha görmemişti.” (S: 24)
“Böyle zamanlarda sis inadıyla yayılan suskunluk,” (S: 47)
“Yanakları kor bir ateşin dokunuşuyla yandı; yüzündeki kızarma gözlerindeki elayı tutuşturmuş, gözbebekleri büyümüştü. Tenine aynı anda bastıran bıyıkların her bir telindeki kan erkeğin dudaklarındaki alevle tutuşmuş, ortaya çıkan elektrik narin bedenini sarmış ve kasıklarında yeni çimlenen toprağa gömüldüğünde ancak durulabilmişti.” (S: 109)
“Öfkesi tamamen geçmiş, şeş kapısını kapatmanın rahatlığıyla oyuna tepeden bakıyordu.” (S: 126)
“Sevdiği adamdan adını duymak, ona adıyla seslenmek ikisini de etkilemiş, ağırlığını yitirip yüzeye vuran deniz kabuğu gibi hafiflemişlerdi.” (S: 135)
Romanında altını çizdiğim çok sayıda güzel ve anlamlı sözler de var:
“Merak, insanın ne zaman doyacağını bilemeden tükettiği en çekici gıdadır.”
“Kadın, karşısındaki erkek gibidir; yaşadıkları onu görünür kılar?”
“Kadını sahici yapan, o anda, hayatında olan erkektir.”
“Akıl yeni keşfedenler için zehirdir.”
“Kimi kadınlar bakışından, kimi kadınlar yürüyüşünden, kimi kadınlar sesinden doğru erkeğin belleğinde kalıcı konuk olurlar.”
“Öfke doğaldır. Onu hissetmek her insan için haktır. Önemli olan öfkenizin size ne yaptırdığıdır.”
“Sabahleyin yatakta yanında gördüğün kadın, bir gece önceki fotoğrafın banyo edilmiş şeklidir.”
“Anladım; sevgilisiyle sevişir, kocasıyla yatar...” “Suçluluk seviştirir. Görevinse yatarsın.”
Ankaralı Nefise’yi okuyup bitirdiğinizde aklınızı meşgul edecek çok şey olacak. Ama sanırım benim gibi her okuyucunun üzerinde düşüneceği sözcük “koku” olacaktır. Yazarın kokuyla neyi anlattığını sanırım herkes kendine göre yanıtlayacaktır. Ama ben yine de ipucu niteliğinde küçük bir alıntı yapayım romandan:
“Ona ulaşan kokunun, yüzüne sadece saniyeler süresince baktığı dolmuş şoförüne aylar sonra tesadüfen karşılaştıkları anda ulaşması; kulaklarında artan basınç hissi planladığından daha uzun bir süre durmasına neden olmuştu. Kanı dondu. İlk kez birbirinden farklı iki koku aynı anda genzini tırmalamaya başlamıştı.” (S: 53) Eğer bu satırlar yeterince açıklayıcı olmadıysa şu küçücük alıntıyı da yapayım: “Kokuların sözlere gereksinimi var, sözlerin de dokunuşa.”
Ankaralı Nefise Yıldırım B. Doğan’ın Ankara Altılısı adını verdiği serinin birincisi; üçüncü baskısı Kurgu Kültür Merkezi Yayınları’ndan çıkmış. Ankaralı Nefise son yıllarda okuduğun en güzel romanlardan; ama düşünmeden ve sormadan edemiyorum: Neden hak ettiği ilgiyi bulamıyor?
                                                                                            (19 Mart 2017 – Bodrum)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder