Yıldırım B. Doğan’ın Özgün Romanı
ANKARALI NEFİSE
Roman sanatı öncelikle insanı anlatır. Bana göre bir romanın
sanat değerini belirleyen en önemli unsur yazarın yarattığı karakterlerdir.
Yıdırım B. Doğan’ın Ankaralı Nefise romanı
bu düşüncemi destekleyen çok güzel bir örnek; okur okumaz bu romanı kahramanlar
üzerinden irdelemek isteği duydum. Eleştirmen olmadığım için özellikle irdelemek sözcüğünü kullandım. Ankaralı Nefise salt
kahramanlarıyla öne çıkmıyor, kurgusuyla da övgüyü hak ediyor.
“Çocukluğundan bu yana en çok konuştuğu insan kendisi
olmuştu. Onu sabırla dinleyen, sızlanmalarına aldırmayan, sözünü kesmeyen kendisiydi.
Kendisiyle konuşurken sabırlı eski bir dostun gözlerinde dalıp gidiyor,
dışarıdan bir uyarıcı gelene dek konuşmalarını sürdürüyordu. İş yaparken
dakikalarca süren konuşmalarının, sonradan anımsayabilmeyi çok istemiş olmasına
rağmen, tek bir sözcüğü bile aklında kalmıyordu. Hemen unutuyordu. Kendini yine
kendi koruyor, söylediklerinden ötürü duyabileceği suçluluğa izin vermiyordu.” (Sayfa:9
Giriş Bölümünden)
Yukarıdaki satırlar romanın başkahramanı Nefise
karakterini merak ettiriyor okuyucuya. Bir insan kendisiyle neden konuşur?
Diyelim konuşuyor, konuştuklarını neden unutmak ister? Akla gelen bu sorular
ister istemez ilgiyi roman kahramanı üzerinde topluyor, merak ettiriyor. Oysa
genelde merak duygusu olay kurgusuyla yaratılmaya çalışılır. Sadece Nefise
değil diğer kahramanlar da aynı ustalıkla işlenmiş romanda. Olayların nasıl gelişeceğinden
çok kahramanların olaylar karşısında nasıl bir tavır alacağı sorusu öne
çıkıyor.
Yıldırım B. Doğan’ın romanlarından önce Karakter Yaratmak ve Roman Nasıl Oluşur adlı kitaplarını okumuştum.
Psikoloji bilimini kendine meslek edinen ve roman kuramı üzerinde söz sahibi birinin
romanları ilginç olmalıydı; Ankaralı Nefise’yi okuduğumda yanılmadığımı anladım.
Yıldırım B. Doğan romanlarında sıradan insanların
hikâyelerini anlatıyor. Ankaralı Nefise
de bunlardan biri. Yazar romanın karakterlerini yaratırken değişimi de
ustalıkla işlemiş. Romanın başında bize tanıtılan karakterler romanın sonunda
bambaşka insanlar oluyor. Sıradan insanların hikâyesi anlatılarak özgün bir
roman nasıl yazılacağının çok başarılı bir örneği Ankaralı Nefise...
Nefise isteği dışında İrfan’la evlendiriliyor.
Evlenmelerinden sonra İrfan’ın babası onları Ankara’ya gönderiyor. İrfan Ankara’da
bir mahalle bakkalını çalıştırıyor. İrfan’ın hayatı bakkalla ev arasında geçmektedir.
Nefise evde mutsuz günlerini sürdürürken kocasının önerisiyle bir avukatın ev
işlerini yapmak üzere çalışmaya başlıyor. Haftada üç gün avukatın evinin temizliğini
yaparken Nefise’nin de değişimi başlıyor. Avukat Şadi çok okuyan biridir, evi
kitaplarla doludur. Çok güzel bir kadın olan Nefise’den etkilenir. Nefise’nin
ilgisini çekmek için onu eğitmeği kendine amaç edinir.
“Haftada üç kez azimle tırmandığı yokuş, Nefise’yi
sadece temizleyip toparladığı eve değil, aynı zamanda öğrendikçe değişen bir
dünyaya götürüyordu. Acele etmeden, sabırla kurduğu merak dünyasına Nefise’yi
çekmeyi başaran Şadi, öğrenmenin tek adresi, bilmenin tek yolu haline
gelmişti.” (S:42) Şadi’nin umudu böyleydi ama Nefise’nin “Şadi’nin bedeni
ilgisini çekmemişti...” Nefise’nin Şadi’den beklediği ve istediği tek şey onu
eğitmesi ve değiştirmesidir. Şadi’nin amacı ise “Yeni birisini yaratmak, onun
vefa duyacağı sadık sahibi olmak ...” Çünkü Şadi şişmandır, bedenini kendisi de
beğenmemektedir. Nefise “Aldığı paranın karşılığını yaptığı işle öderken,
fazladan sessizliği ve suskunluğuyla Şadi’nin hayallerine izin veriyordu.” Bu
satırlar Nefise’nin ne kadar akıllı ve sezgisi güçlü bir kadın olduğunu gösteriyor.
Böyle davranarak Şadi’nin beklentisine bir ölçüde karşılık vermiş oluyordu.
Nefise’deki değişimi kocası İrfan da fark ediyor. Ama
bunu anlamakta geç kalmıştır. Daha önce dövdüğü karısı, çaresizlikten
kasabalarına geri dönmüştü, şimdi ise böyle olmayacağını sezinliyordu. Karısını
dövdüğü için de onunla yeterince ilgilenmediği için de pişmandı. “Eşeklik
ettim... Keşke...” diye düşünüyor İrfan. “Bir kez daha giderse, gideceği yer bu
kez kasabaları olmayacaktı. Bundan emindi.” (S:128) Nefise kasabasına döndüğü
zaman Ankara’yı bilmiyordu. Çalışmaya başladıktan sonra şehri tanıyor, farklı
hayatların olduğunu öğreniyor, öğrendikçe de değişiyor.
Nefise, kasabadan döndüğü gece dolmuşla evine giderken
daha sonra hayatına girecek olan Asker’le karşılaşıyor. Evli ama mutsuz bir
kadınla, bıçkın bir dolmuş şoförünün aşkı mutlu sona kavuşacak mı? Bu sorunun
yanıtını ancak son sayfalarda öğrenebiliyoruz.
Normalde Nefise’nin başka bir erkeği sevdiği için
değiştiği düşünülür. Nefise, Asker’le buluşmaya başlamadan çok önce değişmeye
başlamıştır. Yazar, kadındaki değişimin şehirle başladığını çok güzel
yansıtıyor. “Kadın çok haklı! Dediğin doğru, şehri tanımaya başladıysa ne
istediğini de anlamaya başlamıştır.” (S:178) Nefise’nin kocasından ayrılma
kararını nasıl verdiğini Şadi şöyle açıklıyor: “İçindeki aklı büyütmeyi öğrenmiş
sadece. Ne istediğini bilene kadar beklemiş, senin anlayacağın.” (S:179)
Nefise değişmişti, bıçkın bir delikanlıyı seviyordu,
aşkı karşılıksız değildi. Sevdiği adam uğruna tüm tehlikeleri göze almıştı.
Aşkı doludizgin yaşıyordu. “Kendiyle konuşma alışkanlığı, hatırlayamayacağı
kadar uzun bir zaman önce kesilmişti. Kafasının içindeki sesler düşünceleri
tarafından emiliyor, yüreğindeki kanla beraber temizleniyor, rahat soluk alıp
veriyordu. Ama şimdi gene konuşmaya başlamıştı.” (S:234) Nefise kocasından
ayrılıp Asker’le evlenebilecek mi? Ailesi, Asker’in Nefise’yle evlenmesine izin
verecek mi? Romanın sonunda tüm bu soruların yanıtını alabiliyoruz.
İrfan karakteri de en az Nefise karakteri kadar
ilginç. İrfan, talihsiz bir olaydan sonra kendini Ankara’da buluyor. İleri derecede
bozuk gözleriyle dolmuş şoförlüğü yaparken kaza yapıyor. Bu olay üzerine kasabanın
hatırı sayılı zenginlerinden olan babası, oğlunu Nefise ile evlendirip Ankara’ya
gönderiyor. Bir bakıma sürgün ediliyor İrfan. Babası ona Ankara’da bir mahallede
bakkal dükkânı açıyor. İrfan’ın tekdüze hayatı karısının avukat Şadi’nin evinde
çalışmaya başlamasıyla renkleniyor. Kısa sürede Şadi’yle ahbap oluyorlar.
İrfan oldukça değişik bir karakterdir. “Adının İrfan
olduğunu ilkokula kayıt yaptırırken babasından duymuş”. Çirkin bir adam
olmasına rağmen kasabanın en güzel kızlarından biriyle evlendiriliyor.
Kocasıyla zoraki evlendirilen Nefise, İrfan’ı sevmiyor. Oysa “Kaderin sırtına
sardığı torbadaki tek değerli görünen mülkü Nefise idi. Beklediği şefkati
görmese bile, tam anlamıyla kadını gibi hissetmese de onu yanında yöresinde
istiyordu. Yatakta asla itiraz etmeyen eti güzel bu kadın, ona bir kez sarılsa...”
(S:45)
İrfan Ankara’ya geldiğinden beri eviyle bakkalı arasında
gidip gelmektedir. Evinde yaptığı şey ise yemeğini yedikten sonra pencerenin
kenarına oturup çayını içmesidir. Tek lüksü pencereden karanlık caddeyi
izlemektir. “Gecenin karanlığına bakmak geçmişin her anına, her yerine yapılan
canlı bir yolculuktur. Bu yolculuk sırasında insan sadece kendini görebilir
Kendini görebilmek için karanlığa ihtiyaç duyuyordu.” Ta ki Nefise’deki
değişimi fark edene kadar sürer bu durum.
İrfan’ı zor günler bekliyordu; çünkü “Uyanan bir
kadını zapt etmek kolay değildir. Bunu sezmiş, iyiden iyiye anlamıştı. Ama
tanımadığı, onu giderek daha çok rahatsız etmeye başlayan kendi karanlığındaki
boşluktan kurtulması pek olanaklı görünmüyordu. Hissediyor, seziyor, somut hale
getiremiyordu. Nefise ondan uzak, ayrı bir yolculuğa başlamış görünüyordu.”
(S:149) Ancak “Bu pencerede bir sihir olmalı; pencere önüne oturmakla,
karanlığa kardeş olmakla insan böyle değişir mi? Hem de bu kadar kısa
sürede?”(S:199)
İrfan’ın
“Alışmaya başladığı, içine girmeye çalıştığı şehir yapacağını yapmış, karısını
elinden almıştı.” (S: 212) Karısını kaybetmenin acısını yaşayan bir adam ne
hisseder? İrfan’ın hisleri şaşırtıcıdır. “Keşke dün gece memelerini elleseydi,
üstüne çıksaydı; hiç değilse son bir defa!..” Sadece bu satırlar değil
okuyucuyu şaşırtan, Nefise’nin bir başkasının koynuna girdiğinden emin olduktan
sonra karısının eve geldiğini görünce ya da “Onu gördüğünü düşündüğü anda
duyduğu sevinç, birkaç saattir yaşadıklarına hiç mi hiç uymuyordu.” (S:216)
Romanın kilit karakterlerinden biri de avukat Şadi;
kilolu, çok okuyan, yazan biri. Çevresindekilere bildiklerini anlatmayı, onları
eğitmeyi kendine görev biliyor. Nefise’ye bilgisayarı kullanmasını öğretiyor, İrfan’a
kadın erkek ilişkisi hakkında “derin” bilgiler veriyor. Bunları yaparken
kendini karşısındaki insanlara önemsetme dürtüsüyle hareket ediyor. Bu özelliği
onun en belirgin karakteristik özelliği. Evine temizliğe gelen Nefise’nin güzelliğinden
etkileniyor, ama İrfan’dan çekindiği için bir türlü kadına yanaşamıyor.
Nefise’ye kendini beğendiremediğini görünce geri adım atıyor. Yazar, Şadi
karakterini de oldukça güzel çizmiş.
Şehir, romanın önemli karakterinden biri desek abartmış
olmayız. Şehrin karakterler üzerindeki değiştirici etkisini yazar çok iyi
vermiş. Nefise sokağa çıkıp Ankara’yı gezmeye başlayınca değişimi de
hızlanıyor. “Oysa kente ilgisi yeni yeni uyanmaya başlamış, bilmediği yerin
kapısını ilk kez açıp giren birisinin ilk adımdan sonra duyduğu coşkuyu duymaya
başlamıştı.” (S: 99) Şehrin, karısının üzerindeki etkisini gören İrfan da sığındığı
bakkalından çıkarak şehri tanımaya başlıyor. “Alışmaya başladığı, içine girmeye
çalıştığı şehir yapacağını yapmış, karısını elinden almıştı.” (S: 212) Şehirden
korkan İrfan Ankara’yı gezdikçe korkusundan da kurtuluyor. “Ankara büyük şehir;
ama bilirsen küçülür. Sen ne kadar bilirsen o kadar küçülecek demektir.” (S:
234)
Yıldırım B. Doğan anlatımı güçlendirmek için kullandığı
benzetmeleri, örneklemeleri yerinde ve tadında kullanmış. Dikkatimi çeken
altını çizdiğim cümlelerin sayısı oldukça fazla:
“... kazara silinmiş kayıtlar için kaygı duymayan aç
bir belleğin canlılığıyla karısını bir daha görmemişti.” (S: 24)
“Böyle zamanlarda sis inadıyla yayılan suskunluk,” (S:
47)
“Yanakları kor bir ateşin dokunuşuyla yandı; yüzündeki
kızarma gözlerindeki elayı tutuşturmuş, gözbebekleri büyümüştü. Tenine aynı
anda bastıran bıyıkların her bir telindeki kan erkeğin dudaklarındaki alevle
tutuşmuş, ortaya çıkan elektrik narin bedenini sarmış ve kasıklarında yeni
çimlenen toprağa gömüldüğünde ancak durulabilmişti.” (S: 109)
“Öfkesi tamamen geçmiş, şeş kapısını kapatmanın rahatlığıyla
oyuna tepeden bakıyordu.” (S: 126)
“Sevdiği adamdan adını duymak, ona adıyla seslenmek ikisini
de etkilemiş, ağırlığını yitirip yüzeye vuran deniz kabuğu gibi
hafiflemişlerdi.” (S: 135)
Romanında altını çizdiğim çok sayıda güzel ve anlamlı
sözler de var:
“Merak, insanın ne zaman doyacağını bilemeden tükettiği
en çekici gıdadır.”
“Kadın, karşısındaki erkek gibidir; yaşadıkları onu
görünür kılar?”
“Kadını sahici yapan, o anda, hayatında olan
erkektir.”
“Akıl yeni keşfedenler için zehirdir.”
“Kimi kadınlar bakışından, kimi kadınlar yürüyüşünden,
kimi kadınlar sesinden doğru erkeğin belleğinde kalıcı konuk olurlar.”
“Öfke doğaldır. Onu hissetmek her insan için haktır.
Önemli olan öfkenizin size ne yaptırdığıdır.”
“Sabahleyin yatakta yanında gördüğün kadın, bir gece önceki
fotoğrafın banyo edilmiş şeklidir.”
“Anladım; sevgilisiyle sevişir, kocasıyla yatar...”
“Suçluluk seviştirir. Görevinse yatarsın.”
Ankaralı Nefise’yi okuyup bitirdiğinizde aklınızı
meşgul edecek çok şey olacak. Ama sanırım benim gibi her okuyucunun üzerinde
düşüneceği sözcük “koku” olacaktır.
Yazarın kokuyla neyi anlattığını
sanırım herkes kendine göre yanıtlayacaktır. Ama ben yine de ipucu niteliğinde
küçük bir alıntı yapayım romandan:
“Ona ulaşan kokunun, yüzüne sadece saniyeler süresince
baktığı dolmuş şoförüne aylar sonra tesadüfen karşılaştıkları anda ulaşması;
kulaklarında artan basınç hissi planladığından daha uzun bir süre durmasına
neden olmuştu. Kanı dondu. İlk kez birbirinden farklı iki koku aynı anda
genzini tırmalamaya başlamıştı.” (S: 53) Eğer bu satırlar yeterince açıklayıcı
olmadıysa şu küçücük alıntıyı da yapayım: “Kokuların sözlere gereksinimi var,
sözlerin de dokunuşa.”
Ankaralı
Nefise Yıldırım B. Doğan’ın Ankara
Altılısı adını verdiği serinin birincisi; üçüncü baskısı Kurgu Kültür Merkezi
Yayınları’ndan çıkmış. Ankaralı Nefise
son yıllarda okuduğun en güzel romanlardan; ama düşünmeden ve sormadan edemiyorum:
Neden hak ettiği ilgiyi bulamıyor?
(19 Mart 2017 – Bodrum)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder